Ülkemiz hayvancılığında başlıca sorunlar ve öneriler

Derneğimizin hazırladığı "Ülkemiz Hayvancılığında Başlıca Sorunlar ve Öneriler" raporunun, Dernek Başkanı Prof.Dr.Hasan BATMAZ tarafından yazılan özet metni; İNFOVET DERGİSİ MAYIS sayısında KAPAK YAZISI olarak yayınlanmıştır.

Yazı: Prof. Dr. Hasan Batmaz Çiftlik Hayvanları Hekimliği Derneği Başkanı & Bursa Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi hbatmaz@uludag.edu.tr

Hayatı sürdürmek için beslenme olmazsa olmaz ana kuraldır; insanların sağlıklı beslenmesinde de et, süt ve bunların ürünleri olan hayvansal proteinler çok önemli yer tutmaktadır. Ülkemizin yaklaşık 84 milyon nüfusu ile birlikte çok sayıda mültecinin ve yılda 25-30 milyon turistin beslenmesi gerekmektedir. 

Covid salgını sırasında da bir kez daha görülmüştür ki gıda en stratejik konuların başında gelmiştir. Çünkü insanların her gün beslenmeye gereksinimi vardır. Covid kısıtlamaları süresince sağlık hizmetleri dışında kesintisiz hizmet veren gıda üretimi ve sevkiyatı olmuştur.

Bütün dünyada tarım ürünleri en çok gelişmiş ülkelerde üretilmekte, bunların içinde de katma değeri daha yüksek olan hayvancılık önde gelmektedir. Bu kadar stratejik olan hayvansal ürünlerin istikrarlı bir şekilde üretimin yapılabilmesi ve tüketiciye güvenilir olarak ulaştırılabilmesi son derece önem taşımaktadır.

Bu gerekçelerle, Çiftlik Hayvanları Hekimliği Derneği; yaptığı eğitim faaliyetleri yanında ülkemiz hayvancılığının başlıca sorunlarını ve çözüm önerilerini ortaya koymak, istikrarlı olmasını ve gelişmesini sağlamak amacıyla farklı kesimlerden alınan görüşleri bir araya getirdi. “Ülkemiz Hayvancılığında Başlıca Sorunlar ve Öneriler” başlığı altında sunulan, konusunda uzman akademisyenlerinin ve özel sektör çalışanlarının görüşleri toplanarak hazırlanan raporun önemli noktalarını paylaşıyoruz.. 

Ülkemizde hayvancılık

Tablo 1’de görüldüğü gibi, Türkiye’de TÜİK verilerine göre 2020 yılında yaklaşık 18 milyon sığır, 42 milyon koyun ve 12 milyon keçi bulunmaktadır. Bu hayvan varlığımız son 20 yılda artış göstermiş, nüfusumuz ise son 30 yılda yaklaşık 2 kat artmıştır. Bu artış ve azalışlar Türkiye’nin nüfusuna göre değerlendirildiğinde 1980 yılında 2.76 kişiye bir sığır düşerken, 2000 yılında 5.87 kişiye bir sığır, 2020 yılında 4.63 kişiye bir sığır düşmektedir. Sığır varlığımızın 2000 yılında %16,78’i ve 2020 yılında %49,19’unu kültür ırk sığırlar oluşturmuştur. Kültür ırkı hayvan oranın artmasıyla verimlilik artmıştır. 1980 yılında kişi başına 1.10 koyun düşerken, 2000 yılında 2.21 kişiye bir koyun ve 2020 yılında 1.97 kişiye bir koyun düşmektedir. 1980 yılında 2.30 kişiye 1, 2000 yılında 8.78 kişiye 1 ve 2020 yılında ise 6.95 kişiye 1 keçi düşmektedir.

Sığır varlığımızın 2000 yılında %16,78’ini ve 2020 yılında %49,19’unu kültür ırk sığırlar oluşturmuştur.

Ülkemizdeki hayvancılık nasıl düzlüğe çıkar?

Hayvancılığın istikrarlı biçimde karlı olmaması

Ülkemizde hayvancılığın istikrara kavuşması ve sürdürülebilir hayvancılık yapılması en başta gelen olaylardan biridir. Artan maliyetler ve süt fiyatlarının düşüklüğünden dolayı üreticinin belli dönemlerde süt hayvanlarını zorunlu kesime göndermesi önemli bir sorundur. Bir inek kesime gittikten sonra üretimin azalması ve yerine yeni düve konulduğunda ondan buzağı ve süt elde edilmesi için en az 1-1,5 yıl süre gerekmektedir. İneklerin kısa sürede kesime gitmesi, takip eden aylarda et üretimini olumsuz etkilemekte ve et fiyatlarının artışına yol açmaktadır. Yine et fiyatlarını kontrol altına almak için yapılan et ithalatı üreticiyi zarar ettirmekte ve bu iş terk edilmektedir.

Bu yazının yazıldığı sırada, Türkiye’de üreticiden çıkan sütün litre fiyatı 3.2 TL’dir. Bu fiyatlarla üretici kar edememektedir. Bir litre süt ile 1,5 kg konsantre yem alınabilmesi gerekirken, bir kg süt yemi fiyatı yaklaşık 4 TL olduğundan yetiştirici 1 kg yem bile satın alamamaktadır. Üreticiden çıkan sütün fiyatı 3,2 TL iken tüketicinin aldığı süt fiyatı 8-9 TL dolayındadır. Ortalama 6,5 litre sütten 1 kg beyaz peynir üretilirken, sütten gelen maliyet 20.8 TL’dir. Ancak piyasadaki beyaz peynir fiyatı 50-60 TL dolayındadır. Tabii ki peynirin maliyetini yalnız süt oluşturmamakta ve tüketiciye kadar giden aşamadaki maliyetler tüketici açısından fiyatların artışına neden olmaktadır. Bu aşamada en başta elektrik, enerji ve nakliye maliyetlerinin artması söz konusudur. Nitekim 2020 yılında çiğ sütün fiyatı 2,8 TL iken, beyaz peynir ortalama 35 TL dolayındaydı. Görüldüğü gibi çiğ sütün litre fiyatı 40 kuruş artarken, beyaz peynir yapımında kullanılan 6,5 litre sütteki fark 2,6 TL olmasına rağmen, beyaz peynirdeki artış 15-25 TL arasında olmuştur. Dolayısıyla üreticiden çıkan ürünün fiyatındaki artış çok küçük olmasına rağmen, tüketicinin satın aldığı üründeki fiyat artışı çok daha yüksek oranda olmaktadır. 

Kırmızı et üretimi ve süt üretimine verilen destekler artırılmalıdır. Zaman zaman ithalat yapılan ürünlere verilen dövizler üreticiye verildiğinde hem üretimde istikrar olacak hem de işsizliğin giderilmesine katkı sağlanacaktır.

Küçük üretici için başlangıçta 10 baş sağmal ineğe, daha sonra 20 ineğe üretim desteği

Yem maddelerinin %50’den fazlasının ithal edilmesi ve artan döviz fiyatları karşısında maliyetlerin yükselmesi

Türkiye’de yem üretimini, özellikle de kaba yem üretimini artırmak ve dışarıdan yem alımını önlemek için üreticinin girdi maliyetleri azaltılmalıdır. Çiftçinin en önemli girdilerinin başında gelen mazota destek verilmelidir. Üreteceği yem miktarına göre belli miktardaki motorine indirim yapılmalıdır. Diğer yandan küresel ısınma ve iklim krizi gibi gelecekte bizi daha fazla tehdit edecek olan kuraklık konusunu göz önünde bulundurulmalıdır. Silajlık kaba yemin her bölgede yalnız mısır üretimi ile yapılmaması, buğdaygillerle ve diğer alternatif ürünlerle silaj yapımının teşvik edilmesi gerekmektedir.

Sığır varlığımızın yaklaşık %80’inden fazlasını elinde bulunduran küçük yetiştiricinin kar edememesi

Modern yetiştiricilik yapan büyük üreticiler; makine, araç kullanımı ve hayvan sayısının fazla olmasıyla birim maliyeti düşürebilmektedir. Ancak bu işletmeler de zaman zaman kar edememekte ve kapanan çiftlikler olmaktadır. Ülkemizdeki hayvan varlığının çok büyük çoğunluğunu oluşturan küçük üretici artan yem fiyatları ve mevcut süt fiyatları ile üretim maliyetleri daha yüksektir. Küçük üreticinin üretim yapabilmesi için başlangıçta 10 baş sağmal inek, daha sonraki aşamada 20 ineğe farklı üretim desteği verilmelidir. Böylece kar eden üretici bunu sürekli bir şekilde yapar duruma gelecektir. Son yıllarda bu tür üretici sayısının azalması en büyük sorunların başında gelmektedir. Küçük üreticinin karlılığını artırabilmesi için kooperatifçilik özendirilmelidir.

Küçük aile yetiştiriciliği yapan kişi sayısının hızlıca azalması ve kırsal kesimde nüfusun düşmesi

Köylerde ve kırsal kesimde yaşayan nüfus hızla azalmakta, dolayısıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşan kişi sayısı da azalmaya devam etmektedir. En büyük nedenlerin başında üreticinin karlılığının azalmasının yanında özellikle genç nüfusun bu alanla uğraşmak istememesi gelmektedir. Gençlerin gelecek kaygısı ve sigortalı bir işte çalışma düşüncesi göçü artıran önemli bir etkendir. Diğer yandan köylerde okulların kapatılması, çocukların eğitimi için şehirlere göç etmelerine yol açmaktadır. Bu göçleri önlemek için köyler daha yaşanabilir duruma getirmelidir ve ürüne destek vermenin yerine sigorta priminin devlet tarafından yatırılması küçük üretici için en büyük güvence olacaktır. Bu amaçla örneğin 10 baş inek veya 100 baş koyun ya da keçi bakmak gibi şartlar getirilebilir. Diğer yandan köylerdeki okulların mümkün olduğunca açılması sağlanmalıdır. Köyler yaşamak için cazip hale getirilmelidir.

Mera hayvancılığının azalması

Ülkemizde son yıllarda mera alanlarının azalması mera hayvancılığını önemli oranda düşürmüştür. Son yıllarda sığır sayısının artması daha çok entansif meradan yararlanmayan hayvancılığa yöneltmiştir. Bu hayvanların hayvan başına verimleri yüksek olmasına rağmen, yemin büyük kısmının ithalat yoluyla sağlanması ve artan döviz oranları karlılığı olumsuz etkilemektedir. Yine hayvan ithalatı en önemli girdi olarak yüksek maliyet getirmektedir. Sonuçta hayvan ve yem ithalat yoluyla sağlandığından adeta montaj hayvancılık yapılmaktadır. Bu gerekçelerle mera hayvancılığı teşvik edilmeli, yüksek süt verimli inekler dışında diğer hayvanların uygun bölgelerde (örneğin Batı Karadeniz ve İç Karadeniz Bölgeleri, Doğu Anadolu Bölgesi) uzun süreli meradan yararlanması sağlanmalıdır. Kurak bölgelerde ise bu süre daha sınırlı tutulabilir. Örneğin Avrupa’daki iklim ve mera şartları Türkiye’ye göre avantajlıdır ve Fransa’da sığırlar yaklaşık 9-10 ay merada tutulmaktadır. Bu tür beslenme ile maliyet çok düşük olmaktadır. Besiye alınan hayvanlar için belli bölgelerde meradan da yararlanılarak karma bir besleme sistemi getirilebilir. Bu tür yöntemde verim biraz düşebilir, ancak beslenme maliyeti azaltılacağından daha karlı bir sonuç alınabilir. Mera hayvancılığının geliştirilmesiyle merayı en iyi değerlendiren koyun ve keçinin yetiştiriciliği artırılmalıdır.

Son 20-25 yılda koyun-keçi eti tüketim oranının düşmesi

Ülkemizde son birkaç yılda koyun ve keçi varlığımız artırılsa da 1980 yılına göre koyun ve keçi eti tüketimimiz çok düşüktür. Bütün dünyada kırmızı etin en büyük bölümü sığırlardan elde edilmektedir, ikinci olarak ise domuzlardan sağlanmaktadır. Ülkemizde ise sığır etinden sonra kırmızı etin sağlanacağı hayvan türleri koyun ve keçilerdir. 1980 yılında kırmızı et tüketiminde koyun-keçi eti yaklaşık %25’i temsil ederken, bugün %10 dolayındadır. Koyun ve keçi etine karşı ön yargı ile tüketmeme eğilimine girmiştir. Halbuki birçok kişi koyun ve keçi eti tüketmektedir. Örneğin Güneydoğu Anadolu mutfağında insanlar koyun eti yemektedirler. Yine birçok kişinin severek yediği kebap, koyun etinden yapılmaktadır. Bu yanlış algı düzeltilerek koyun ve keçi eti tüketimi artırılmalıdır. 

Koyun ve keçiler merayı en iyi değerlendiren hayvandır ve yetersiz merada bile karnını doyurmakta ve bir yavru verebilmektedir. Ülkemizin coğrafi ve iklim şartlarını ve gelecekte küresel ısınma tehdidini göz önünde bulundurduğumuzda koyun ve keçi ülkemiz için stratejik hayvanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Koyun ve keçi yetiştiriciliğinin diğer önemli bir sorunu olan çoban noksanlığıdır. Çobanların sosyal güvenliği iyileştirilmeli ve sosyal yaşamları geliştirilmelidir.

Ülkemizde etçi sığır ırklarının az olması

Ülkemizdeki kültür ırkı sığırlar büyük oranda sütçü Holştayn ırkıdır. Ülkemizdeki süt üretimindeki artış yeterlidir. Holştaynların erkek buzağıları besi için büyütülmektedir. Ancak bu yolla et üretimimiz yetersiz kalmakta ve kasaplık besi sığırı ithalatı ve hatta et ithalatı yapılmaktadır. Bağımlılıktan kurtulmak için et verimi yüksek besi ırkı yetiştiriciliği yapılmalıdır.

Ülkemizin bulunduğu bölgenin salgın hastalık risklerine açık olması, koruyucu hekimlik oranın düşük olması

Ülkemizin bulunduğu bölge ve komşu ülkelerde veteriner sağlık hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle birçok salgın hastalıklar hayvan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Kamudaki veteriner hizmetlerinin daha iyi organize olabilmesi için illerde veteriner işleri müdürlüklerinin kurulması daha iyi etkinlik yaratacaktır. Bulaşıcı hastalıkların azaltılması için yetiştiricilerin (özellikle orta büyüklükteki işletmeler) hayvan pazarlarını tercih etmemesi teşvik edilmelidir. Günümüzde haberleşme ve ulaşım imkanları geliştiğinden hayvan satın alacaklar doğrudan ahırdan, çiftlikten hayvanları satın alabilmektedir. Örneğin Covid salgını nedeni ile hayvan pazarlarının kapandığı dönemlerde salgın hastalıklar azalmıştır. Başta buzağı, kuzu ve oğlak ölümleri olmak üzere hayvan hastalıklarından gelen kayıplar azaltılarak ekonomik zarar minimize edilmelidir. Brusellozis ve tüberkülozisten ari işletmelerin sayısı artırılmalı, koruyucu hekimlik hizmetleri geliştirilmelidir. Hayvan sağlığı ile daha iyi mücadele edebilmek için kanunu çıkmış, fakat uzun süredir bekleyen veteriner uzmanlık eğitimi bir an önce yürürlüğe girmelidir.